top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıHamit Demir

"Ben yazıyla, öğretmekle, tiyatro yapmakla kendini tarif eden bir insanım."

Röportaj: İOSB Haber Dergisi

11 Mart 2021



Sizinle röportaj yapmadan önce malum internet deryasına bir göz atmak istedim. Farklı bilinçler, farklı meslekler, farklı kültürler aynı söylemler etrafında toplanmış sizin adınıza; sonu bitmeyen övgüler övgüler övgüler ve nihayet sözün özü: ‘…Hasılı kelam, iyi adam’. İyi adamla tanış olabilir miyiz? Hem sizi çocukluğunuzdan bugünlere taşıyan süreçleri hem de yürüttüğünüz çalışmaları öğrenebilir miyiz?

Semih Çelenk - Yazanlar sağolsun. Dost gibi görünenler ile gerçek dostların farkları kriz anlarında anlaşılıyor insan hayatında. İnsan dost kadar düşman edinmeyi de becerebilmeli. Övgüden çok size karşı dürüst ve doğru olunması daha sevindirici olsa gerek... Özdemir Nutku hocam “alkışlarıyla öldürenler” lafını çok kullanırdı. Ben, İstanbul’dan İzmir’e 1950’lerde iş nedeniyle göç etmiş bir ailenin dördüncü ve sonuncu çocuğuyum. Hatay caddesinde, İnönü Caddesi’nde bahçeli ve kagir bir evde apartmanların yeni yeni yapılmaya başlandığı bir dönemde şehrin göbeğinde köpeklerle, tavuklarla, horozlarla yaşanan bir bahçede doğdum ve 8 yaşına kadar orada yaşadım. 8 yaşında başka bir şehir içi göçe maruz kaldım. İlkokul ikinci sınıftan itibaren Şirinyer-İşçievleri’ne taşındık. Çocukluğum ve gençliğim 1993 yılına kadar orada geçti. Heyamola Yayınları’ndan çıkan “Paradiso’dan Kızılçullu’ya Şirinyer” kitabım bu yıllarda yaşadığım semte bir teşekkür sayılsa yeridir. Şirinyer Ortaokulu’nda ve Şirinyer Lisesi’nde okudum. Okulun Temsil Kolu’nda Edebiyat Kolu’nda bulunmayı derslerde olmaktan daha çok sevdim. Üç dört tane oyunda rol aldım. İki yıl boyunca Türk-Amerikan Derneği’nin İngilizce kurslarına deva ettim. İngilizce’yi sevdim. Sonrasında Üniversite sınavında İngiliz Dili Edebiyatı kazanmama rağmen, Dokuz Eylül Üniversitesi’nde bir tiyatro bölümü olduğunu bildiğimden, oranın yetenek sınavlarını da girmek istedim. Girdim de. Sahne Sanatları Bölümü’nün öğrencisi oldum. Sonuncu sınıftayken İstanbul’a gitmek, reklam yazarı olmak istiyordum. Sağolsunlar tam bu esnada Özdemir Hoca ve Hülya Hoca okulda asistan olarak kalmamı teklif ettiler. Kabul ettim. 1990 yılından beri bu bölümde çalışıyorum. 1997’de yardımcı doçent, 2001’de doçent ve 2007 yılında da profesör oldum. 2007 ile 2020 yılları arasında GSF’nin dekanlığını yaptım. Beş yıldır da mezun olduğum bölümün başkanlığını yürütüyorum. Bu süreçte yazdığım, çevirdiğim yirmiyi aşkın kitabım var. Bunların içinde şiir kitaplarımın yeri ayrı... Nacar ile Serkisof, Hurufat, Rüzgar Bilgisi ve Kaybolmuş Bir Çocuktum Bulundum son dönemde çıkan şiir kitaplarım... Oyunlar yazdım, çevirdim, uyarladım, yönettim. Pandemi sırasındaki zorunlu ara sayılmazsa 4 yıldır İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Mahalle Tiyatroları projesini yürütüyoruz. On yıl önce de yaşadığım Balıklıova’da kurduğumuz Balıklıova Köy Tiyatrosu’nu yaşatmaya çalışıyoruz. Mahalle ve Köy Tiyatroları Festivali’nin bu yıl üçüncüsünü yapacağız. Enseyi karartmamak ve çalışmak. Babamdan ve hocalarımdan en çok bunu öğrendim. Bunu yapmaya çalışıyorum. “Gelin Tanış Olalım” dört yıl önce Fırat Tanış ile düşünüp yarattığımız bir iş... Bir türkü müzikali. Dört yıldır oynuyor. 150 civarı oyun oynadık şimdiye kadar. Ancak bir yıldır hiç oynayamıyoruz. Bütün ekip arkadaşlarımız sabırsızlıkla bekliyoruz. Yazla birlikte açık hava oyunlarıyla tekrar başlayabiliriz diye umuyoruz.

Şair, yazar, akademisyen, yönetmen, oyuncu… Görev ve yetkinlikleriniz birbirinden fazla. Birçok rolü bir arada başarıyla yürüten İzmir’in değerli bir ismi olarak, Homerosların yetiştiği bu topraklarda İzmirlilerin sanata verdiği desteği nasıl değerlendiriyorsunuz?

Semih Çelenk - Bu tabii yanıtlaması oldukça zor bir soru. Evet İzmir ve çevresi gerek antik zamanlardan gerekse 19.yüzyıldan gelen zengin bir kültürel mirasa, zengin bir gösteri ve seyir kültürüne sahip. Bugün de bu kültürün ve mirasın aynı şekilde devam ettiği düşünülüyor. Ancak ne yazık ki bu böyle değil. Nüfus devamlı değişen bir yapıya sahip sonuçta. Nüfusun sosyolojisi de yaş ortalaması da hep değişiyor. Yaşı ilerlemiş bir tiyatro seyircisi artık tiyatroya, operaya gelemediğinde onun yerine geçebilecek iki tiyatro seyirciniz olmalıdır. Çünkü nüfus yapı itibarıyla hem değişkendir hem de sürekli artar. İzmir’de sanat seyircisi ne yazık ki nüfusa orantılı bir biçimde artmıyor. Seyirci havuzu ne yazık ki istendiği düzeyde değil. Bizim köy tiyatrosu ve mahalle tiyatrosu çalışmaları. Yine Büyükşehir’in himayesinde yapılan Mahallemizde Film Çekiyoruz ve Mahalle Orkestraları hepsi seyirci havuzunu genişletmeye ve sanatın demokratizasyonunu sağlamaya yöneliktir. Kentin tüm ileri gelenleri bu çalışmalara destek olmalıdır. Bu kentsel barış bakımından da çok önemlidir. Sanatta sponsorluk kurumu iyice gelişmeye başladı artık ve kültüre, sanata harcanan paralar vergiden düşülebiliyor. Örneğin, bir mahrumiyet bölgesinde, bir mahallede yapılacak ve sinema-tiyatro-müzik-plastik sanatlar çalışmaları için kullanılacak genişçe bir salon o bölgenin bir kültür sanat odağı olabilir. Gelecek için böyle kültür sanat odakları şehrin seyirci havuzunu büyütecek ve talebi arttıracaktır. Talep çoğaldıkça şehrin kendi sanat kurumları da daha çok gelişecektir. Şehrimizi seviyoruz. Ama bazı şeyleri bugünden düşünemezsek şehrimizi yapılaşmaya, kentsel huzursuzluğa, diyalogsuzluğa ve bir güvenlik sorununa dönüştürebiliriz. Bu meseleyi çok ciddi buluyorum.

İzmir’de tiyatroların (devlet – şehir – özel) durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Özellikle pandeminin ekonomik olarak vurduğu özel tiyatrolar için neler söylemek istersiniz?

Semih Çelenk - Devlet Tiyatromuzu birkaç açıdan değerlendirmek gerekir. Sanatçılar ve onların üretimleri bakımından üretken, şehriyle barışık, şehrin kültürel hayatında yer alan bir kurum. Ancak iktidarın çarpık, sansürcü kültür politikasının bir uzantısı olmak bakımından geçmişteki dinamizmini ne yazık ki yitirmiş durumda. Şehrin özel tiyatroları ya da bağımsız tiyatroları yukarda bir kısmını anlattığım sorundan ötürü, yani talebin çok kısıtlı olmasından, seyirci havuzunun çok küçük olmasından ötürü yaşama savaşı veriyorlar. Ayakta durma savaşı verirken bu sanat kurumlarından yenilikçi, nitelikli ve tartışma yaratan işler beklemek tuhaf olur. Malum, marifet iltifata tabidir. Yine de bu ekonomik ve fiziksel elverişsizliğe rağmen bu tiyatrolardan öne çıkan işler üretenler hiç de az değil. Özellikle Büyükşehir’in yerel tiyatroların gösterilerini satın alarak yaptığı destekler bu tiyatrolarımız için can suyu niteliğinde ve pandemi sonrası eminim özellikle gençlerin yürüttüğü tiyatrolardan çok daha iyi işler izleyebileceğiz. Kurulma aşamasındaki İzmir Şehir Tiyatrosu’na gelince... Kuruluşun Yücel Erten gibi ödenekli tiyatrolar konusunda deneyimli bir isimle yapılacak olması çok iyi. Buraya kadar yönetmelik, genel sanat yönetmeni kısmı çözüldü ama devamında kadro meselesinin çözülmesi gerekecek ki bu da az buz bir sorun değil. Tunç başkanın Şehir Tiyatrosu konusunda kararlı olması işin en önemli tarafı. Şu an İsmet İnönü de ana sahne olarak hazırlanıyor bildiğim kadarıyla. Nüfusu 5 milyona yaklaşan şehrimizde Şehir Tiyatrosu’nun birçok yönden, hem toplum için tiyatro hem gençlerin eğitimi hem arka sokaklara, mahallelere, köylere oyun götürme bakımından çok işe yarayacağına inanıyorum.

Dünyada salgın sürecinde sanatta yaşanan dalgalanmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Semih Çelenk - Hiç kimsenin hazırlıklı olmadığı bir süreçti bu. Hepimiz gözüne far tutulmuş tavşan gibi olduk ilk başta. Ne yapacağımızı bilemedik. Devlet de bu süreçte iyi sınav veremedi. Özellikle Almanya’da sanata ve sanatçıların yaşamsal ihtiyaçlarına ayrılan ödeneklerle karşılaştırıldığında bizde verilmeye niyetlenen ama bir türlü tam olarak verilemeyen yardımlar solda sıfır düzeyinde kaldı. Bu arada tiyatrolar bakımından söyleyebilirim, sanatçılar dayanışma alanları yaratmaya çalıştılar ama bunda çok başarılı olamadılar. Devletin anayasal görevi sanatı ve sanatçıyı kamu adına korumak ve gözetmektir. Sanatçılar her ne olursa olsun ticari bir faaliyet yürütmezler. Çünkü sanat üretmek zorlu ve maliyetli bir iştir ve dünyanın hiç bir yerinde desteksiz yapılamaz. Bu sürece dalgalanmadan çok dalgalara kapılıp boğulma demek daha doğru. Sanatçılar ve sanat kurumları beş kuruşsuz kaldılar. Kredilerle geçinmeye çalıştılar. Yüzlerce sanatçının bu süreçte intihar ettiğini biliyoruz. Toplumların moral gücü olan sanatçıların bu süreçte hem toplum hem de devlet tarafından yalnız bırakılmış olması inanılmaz.

Salgın döneminde eğitimden konsere pek çok alanda dijital mecralar üzerinden yol alınmaya başlandı. Tiyatrolar bu süreci nasıl yönetiyor?

Semih Çelenk - Tiyatronun dijitalleşmesi olarak adlandırılan bu yeni uygulamalar kuşkusuz ki tiyatronun yerine geçmez, geçemez. Ancak önce varolan kayıtların belli saatlerde gösterilmesi üzerinden sonraları ise sahnede canlı oynanan oyunun naklen iletilmesi olarak birçok tiyatro oynanan oyunun iletimi yoluyla gösterilerine devam etmek istedi. Ancak bunun çok rağbet gördüğünü söyleyemem. Yine tiyatrolar için kiralar, yevmiyeler düzeyinde bir can suyu taşımış olsa da hiç kimse bunun bir tiyatro tadı vermediğinin farkında. Tabii ilerde de dijital mecra bir biçimde yaşayacaktır. Tiyatro sanatının güzelliği demode bir tür olmasındadır. İnsanın bir çok davranışı gibi tiyatro da arkaiktir, eskiye aittir ama hala bir biçimde yaşamaktadır. Şu an tiyatrolar bu süreci yönetemiyor. Çaresizler. Devlet vergi almaya devam ediyor. Bunun yanında çok az destek veriyor. Birçok tiyatro bu sürecin ardından faaliyetlerini sürdüremeyecek. Büyük bir borçla karşı karşıya geldiler. Belki esnaflar için de tüccarlar ve sanayiciler için de hizmet sektörü için de benzer bir gerçek var ama sanat ne yazık bizim gibi toplumlarda kitlesel bir ihtiyaç olarak öne çıkmıyor ve bu bağımsız kuruluşların bu krizi yönetmeleri imkansız.

Pandemi süreci alanınıza yönelik akademik eğitim alan öğrencileri nasıl etkiledi? Bu eğitimin telafisi nasıl olur?

Semih Çelenk - Bu da ayrı bir sorun tabii. Özellikle kuramsal konuların eğitiminde uzaktan eğitim etkili ve kolaylaştırıcı bir yöntem olarak kullanılıyordu önceden de. Bu süreçte de kuramsal dersler, eğitim toplantıları vb. rahatlıkla yapıldı. Ancak bizim alanımızda uzaktan eğitim neredeyse imkansız. Bir heykeli uzaktan öğretmek, bir rolü uzaktan oynayarak analiz etmek, sesi soluğu tam duyamamak, bir seramiği sırlayıp fırına verememek az buz sorunlar değil. Buzlanan görüntülerde ne olup bittiğini anlamaya çalışmak çok zor. Öğrencilerin internet imkanlarının olup olmaması, mikrofon gibi kamera gibi donanımlarının yeterli olup olmaması hep bu süreci etkiledi. Bu yüzden de üniversiteler devam zorunluluğunu kaldırmak gibi, kayıtları sonradan izleyebilmek gibi imkanlarla bu fırsat eşitsizliğini kısmen de olsa gidermeye çalıştı. Burada hem öğrenciler hem de öğretim elemanları özveriyle bu zorunluluk içinde yapılabileceğin azamisini yapmaya çalıştılar, çalışıyorlar.

Birbirinden farklı alanlarda başarılı işlere imza atan birisi olarak, her ne kadar birbiri ile iç içe olsa da hangi alanda yol almak sizi daha mutlu ediyor? Yazmak mı yönetmek mi anlatmak mı?

Semih Çelenk - Hepsi birbirinin içine geçiyor. Hepsinin kendi zamanı var. Bir sezon içinde en fazla bir ya da iki oyun yönetebilirsiniz. Oyun yazmak da kendi zamanını seçen bir iş. Bunun yanında asıl işim öğretim elemanlığı. Onun kendine özgü ve zorunlu bir zamanı var. Onda ilham gelmesini bekleyecek bir durum söz konusu değil. Ancak kafanızda bir oyun yoksa oturup yazamazsınız. Ya da şartlar olmadığı müddetçe bir oyunu isteseniz de koyamazsınız. Hepsinin keyfi ve yeri ayrı. Ama ben yazıyla, öğretmekle, tiyatro yapmakla kendini tarif eden bir insanım. Hepsinde de çok mutlu oluyorum.

Sahte Can Yücel şiirlerini bulup ortaya çıkarma fikri neden oluştu?

Semih Çelenk - Sağlığında Can Yücel ile özellikle çevirileri ve tiyatro üzerinden tanışıklığımız ve sohbet etmişliğimiz vardı. Şair olarak ise neredeyse lise yıllarından beri tutkun olduğum bir şair. Kitaplığımda tüm kitapları var. Bu sahte şiirler dediklerine göre öncelikle bir sözlük sitesi tarafından başlatılan bir şakaymış. Sonrasında herkes her önüne gelen şiirin altına Can Yücel adı yazmaya başlamış. Giderek yaşam hakkında ahkam kesen türden özlü sözler, aforizmalar ve bu şiirimsiler internet marifetiyle daha çok yayılmaya başladı. Buna internet üzerinde karşı çıkan insanlar vardı. Ben ise şaire karşı büyük bir haksızlık olarak gördüğüm bu ahmak faaliyeti önlemek için daha farklı birşey yapmaya giriştim. Can Yücel şiirini iyi bilen biri olarak bu sahte metinleri listelemeye giriştim. İnsanlar internet mecrasında Can Yücel imzalı birşey paylaşmadan bu listeden kontrol edebilirlerdi. Bu işe yaradı. Bu sahte şiirleri önemli ölçüde azalttı. Bilinçli davranan ve uyaran insanların elinde bir liste, bir dayanak oldu. Bunun işe yaramasından dolayı çok mutluyum.

Amatör tiyatrolara verdiğiniz destek takdire şayan. Bu bağlamda Mahalle ve Köy Tiyatroları Festivali kapsamında dokunduğunuz hayatlara, yürüttüğünüz çalışmalara değinir misiniz?

Semih Çelenk - Bunu ben destek olarak görmüyorum. Bu benim işimin bir parçası. Tiyatronun, sanatın küçüldüğünü, seyirci havuzunun küçüldüğünü görüyoruz. Buna bir önlem alınması gerekiyor. Öte yandan şehrin içinde bir fırsat eşitsizliği var. Bunu da görüyoruz. Tunç başkanın şehrin arka sokakları dediği bölgelerle çok ilgili olmalıyız. Buralarda kültür sanat odaklarına ihtiyaç var. Spor tesislerine ihtiyaç var. Buraların sadece güvenlik sorunu olarak görülmesi çok yanlış. Bu kentsel barışı ve kentteki eşitliği tehdit eder. Hem de buralardan sanat okuyacak, sanat eğitimi almak isteyecek gençlerimize çocuklarımıza da bu yolla ulaşmak çok mümkün.

Üretici rolünüzün üstleneceği yeni misyonlar, başlayacağı yeni çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz?

Semih Çelenk - Bu dönemde öncelikle kendi sağlığımızı ve çevremizdeki insanların sağlığını korumaya çalışıyoruz. Birinci işimiz bu. Sonrasında kontrollü açılmayla birlikte öncelikle Mayıs’tan itibaren mahalle tiyatroları çalışmalarımız başlayacak yeniden. Ardından benim köyde yönettiğim bir oyun var onun provalarını sürdüreceğiz. “Gelin Tanış Olalım” oyunumuzu seyirciyle buluşmak için gün sayıyor. Güneydoğu turnemizi yapmak üzereyken pandemi başlamıştı. Onu tamamlayacağız. Avrupa turnemizi planlamaya çalışacağız. Kitaplarımın yeni baskıları bekliyor. Bunun yanında yıllara yayılan söyleşileri toplayacağım bir “Söyleşiler” kitabı ile tiyatro yazılarını toplayacağım bir toplu yazılar kitabım arka arkaya yayınlanacak. Şiirlerim aynı anda hem Yunanca’ya hem de Farsça’ya çevriliyor. Bunların yayınlanmasını sabırsızlıkla bekliyorum. “Gelin Tanış Olalım”ın Fransa’daki gösterileri için de kitabın Fransızca çevirisinin basılması düşünülüyor. Ayrıca Türkçedeki 6.baskıyı da pek yakında yapacağız. İşte pandemi biraz yolumuzu kesse de hep yapılacak işler, tasarılar var. Sağlığımız yerinde olursa, pandemi sürecini toplum olarak bir an evvel atlatabilirsek, daha heyecanla ve sosyal hayatın daha çok kıymetini bilerek yaşayacağımız bir geleceğimiz olacak. Şehrimizin de ülkemizin de yakın gelecekte daha çok kültür ve sanatla içiçe bir hayata sahip olmasını ve bunun da toplumsal barışımıza katkı sağlamasını dilerim.

Teşekkür ederiz…

Semih Çelenk - Ben teşekkür ederim ve değerli okurlarınızı selamlarım.

9 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page